Channel Avatar

ZAZALAR VE ZAZAKÎ @UC6oP-8L_J7RQhMGgimsf3Pw@youtube.com

2.2K subscribers - no pronouns :c

Şima Xêr Omê


Welcoem to posts!!

in the future - u will be able to do some more stuff here,,,!! like pat catgirl- i mean um yeah... for now u can only see others's posts :c

ZAZALAR VE ZAZAKÎ
Posted 5 days ago

MESELE GERÇEKTEN NARİN Mİ?!

Türkiye, Diyarbakır'da kaybolan ve 19. günde cansız bedeni bulunan Narin’i konuşuyor. Ancak sadece Narin’i değil, Narin’in minik bedeni üzerinden siyasi rant devşirmeyi hedefleyen karanlık odakları da konuşuyor.

Önceki gün gelen acı haber sonrası Narin’i tanıyan-tanımayan herkes büyük bir hüzün yaşadı. Fakat bu hüznü sömürmeye, insanların duygularını iğfal etmeye çalışanların provokatif organizasyonları görülmeye başlandı.

Çocuk dağa kaldırmada level atlamış olan PKK’nın, PKK’nın aparatı gibi hareket eden demlilerin, müşterek hareket ettikleri CHP’lilerin, aynı sofradan beslenen televizyoncuların, sözde gazetecilerin, planlı ve koordineli organize olmaları dikkatlerden kaçmadı.

Kayıp Narin olayına bir şekilde HÜDA PAR’ı olumsuz manada dahil etmeye çalışan bu kesimlerin, Narin’in cansız bedeni üzerinden sinsi emellerine ulaşma çabası tehlikeli bir boyuta ulaştı.

Peki, HÜDA PAR günlerce neden hedef alındı?

Alçakça, canice, canavarca katledilen Narin’in yaşadığı acı olaya neden HÜDA PAR dahil edilmeye çalışıldı?

Bir tarafta kandil, diğer tarafta dem, çok uzakta kalmayan CHP’nin trol ve kalemşorları, neden hep bir ağızdan aynı dil ile HÜDA PAR’ı hedef gösterdi?

HÜDA PAR’ı vuracak, mahkûm edecek, toplumdan soyutlayacak başka malzeme kalmadı da minik bir kız çocuğu mu sopa olarak kullanılmaya başlandı!

Aslında bu sorulara verilecek çokça cevap sıralanabilir.

Filistinli annelerin henüz doğmamış bebeklerini; kundaktaki, beşikteki, okullardaki, parklardaki çocukların katledilişini görmeyenlerin; en ufak bir tepki göstermeyenlerin, sokaklara çıkmayanların, minik narin üzerinden insanlık dersi vermeye çalışması nasıl izah edilebilir?

Hakikaten mesele gerçekten Narin mi?

Mesele küçük çocukların hayatı mı?

Madem öyle;

40 yıldır PKK’nın dağa kaldırdığı çocuklar neden görülmez!

Kandil'deki Narinler neden görülmez, neden hiç konuşulmaz?

HDP'nin ön kapısından girip arka kapısından dağa götürülen çocuklar neden konuşulmaz?

Konuşanlar neden ajan ve işbirlikçi diye yaftalanır?

Neden kimse HDP önünde çadır kurup kızlarını, evlatlarını geri isteyen anneleri görmez, onların için yürümez.?

Mesele çocukların yaşam hakkı mı?

Mesele kadınların özgürlükleri mi?

Peki, o zaman…

24 haziran 2018'deki seçimler öncesinde Mardin’de seçim çalışmaları kapsamında bulundukları bir dernekte kadına tecavüzle suçlanan Tuma çelik olayında ne yaptınız?

Tecavüze uğrayan üç çocuk annesi D.K., kendisine yardımcı olmanızı istediğinde neden onun sesi olmadınız?

Tecavüz mağduru kadına "olayı kapat" diyen HDP Mardin Milletvekilleri Ebru Günay ve Pero Dündar, neden bu kadın için kitleleri sokağa çağırmadı.

Bu suçlamalar basit bir adli vaka mıydı?

Madem söz konusu kadındı ve madem kadının beyanını esastı, o zaman neden harekete geçmediniz?

Öyle ya, pisliğin sahibi belliydi…

Yine 2020 yılında partiliniz olan bir kadın "tecavüze uğradım" dediğinde ne yaptınız?

HDP Cizre ilçe başkanlığında yöneticilik yapan 5 kişi, parti içi çalışmaları esnasında kadına tecavüzle suçlandığında, bu mağdur kadın için neden sokaklara çıkmadınız? Neden haklarını savunmadınız?

Tabi ya! O da ajan ve işbirlikçiydi!

Evet, bundan sonra aynı soru defalarca sorulacak!

Mesele gerçekten Narin mi?

Madem mesele küçük bir çocuğunun hayatıydı, 2018'de Ağrı'da kaybolduktan 18 gün sonra cesedi bulunan 4 yaşındaki leyla aydemir için ne yaptınız?

Minik leyla'nın davasında yargılan 7 kişinin HDP ile ne gibi ilişkileri vardı?

Öncesinde HDP şimdi ise DEM olan Parti, Leyla için kitleleri neden sokaklara çağırmadı?

Neden Leyla'nın ölümüyle ilgili HÜDA PAR suçlanmadı?

Evet, mesele ne Narin ne de Leyla'ydı… Tıpkı meselenin ağaç olmadığı gibi…

Mesele, HÜDA PAR’In olabildiğince toplumdan izole edilme çabasıydı.

Mesele, HÜDA PAR’ın Kürdistan coğrafyasında Siyonizm’in köküne, kibrit suyu dökmesiydi.

Mesele, HÜDA PAR’ın Kürt illerinde Siyonist barbarlığa karşı büyük bir duyarlılık oluşturmasıydı.

Mesele, Siyonistlerin Kürt şehirlerinde Hamas'ın, İslami Cihad'ın, özetle Filistinli mücahitlerin sesini kesmek istemeleriydi.

Mesele, Diyarbakır’ın, Amed'in surlarına asılan İsmail Heniyye, Yahya Sinvar posterleriydi.

Mesele, Siyonist sahiplerinden şamar yiyen yerli işbirlikçilerin, taşeronların sinsi tuzağıydı.

Mesele, Gazze’nin çocuklarını, bebeklerini, yetim ve öksüzlerini Kürt halkının gündeminden düşürme çabasıydı. 

Yoksa mesele Malazgirt miydi?

Mesele, Kürt-Türk birlikteliğine dair verilen mesajlar mıydı?

Kandil savaş baronu Duran'ı zıplatan neydi ki?

HÜDA PAR’ın bir merkeze dönüşme azmi mi?

Öyle ya!

Sen nasıl olur da hem Malazgirt’te olacaksın hem de Kürdistan bölgesinin başkenti Hewlêr'den mesaj vereceksin…

Net olan bir şey var ki, onlar için mesele Narin değildi.

Bit yeniğinin ne olduğu bugün-yarın çıkar ortaya…

Narin ile hangi kirli işlerin-ilişkilerin örtülmeye çalışıldığı da deşifre olur yakında…

Dağa çocuk kaldırmakta nam salanların, Narin'in bedeninden ne istediği görülür, uzak olmayan bir zamanda.

27 - 9

ZAZALAR VE ZAZAKÎ
Posted 3 weeks ago

Mesele Kürt ve Kürdistan ise Herkes Aynı Renkte

Çoğu ya farkında değil ya da görmezden geliyorlar ama şu bir gerçektir ki, Türkiye’deki ırkçılık, Avrupa Birliği ülkelerinin hiçbirinde yoktur! Cümleyi tekrarlıyorum; Türkiye’deki ırkçılık, Avrupa Birliği ülkelerinin hiçbirinde yoktur! İnkâr politikalarının son yıllarda biraz yumuşatılmış olması bile Türkiye’yi Avrupa Birliği ülkelerinin düzeyine çıkarmaya yetmemiştir.

Düşünebiliyor musunuz? Türkiye’deki milyonlarca vatandaş, kendi dilini yaşamak ve yaşatmak hakkından hala mahrumdur. Artık bir hak olmasına rağmen Kürtçeyi seçmek hala büyük bir cesaret gerektirmektedir. Çünkü veliler Kürtçülükle ve Bölücülükle itham edilmekten ve okuldaki çocuklarının ırkçı muamelelere maruz kalmalarından korkuyorlar. Bu da haliyle seçmeli olarak müfredata eklenen Kürtçenin Kürtler tarafından seçilmemesine gerekçe oluyor maalesef.

Hükümet birkaç sene önce lütfedip de Kürtçeyi MEB’in seçmeli ders müfredatına aldı ama ne ihtiyacı giderecek kadar öğretmen yetiştirmekte ne yetiştirdiği öğretmenleri istihdam etmekte ve ne de eğitim sistemine ve eğitim kurumlarına tahakküm eden ırkçılığa karşı sağlıklı bir mücadele vermektedir.

Milliyetçisinden Kemalistine, Sosyalistinden Liberaline ve maalesef Müslümanına kadar toplumun büyük bir kısmı Kürt ve Kürtçe gerçekliğine karşı rejimin rengine bürünmüştür. Yani mesele Kürd ve Kürdistani olunca herkes aynı safa geçiyor.

Diğerlerinin ırkçılık yapmalarını geçtik de, kendilerini Müslüman olarak tanımlayan Türk kardeşlerimizin(!) de çoğunun tercihlerini gasıplardan ve zalimlerden yana yapması, diğer acı bir gerçekliğimizdir.

Biz Kürtler de haklarımıza sahip çıkmak konusunda olmamız gereken yerin çok uzağındayız. Örneğin, vekillerimiz bile Türkiye’deki Kürtçenin de en az Yunanistan ve Bulgaristan’daki Türkçe kadar özgür olması gerektiğini pekâlâ TBMM’nin kürsüsünden haykırabilecekken, neredeyse hepsi de bu ırkçı uygulamalara ve zulme karşı susmayı tercih etmektedirler.

İktidarından muhalefetine kadar TBMM’deki siyasi partilerin bu zulme karşı dilsiz, kör ve sağır olmaları… Siyasi kamplaşmalar üzerinden birbirini “yandaş” ve “hain” diye tanımlayan medya organlarının Kürtlerin mağduriyeti karşısında susmaları… Görev alanları hakkı ve adaleti gözetmek olan TBMM’nin ve Mahkemelerin bile hala Kürtçeyi “bilinmeyen bir dil” olarak kayıtlara geçirmeleri… Evet, bunların da hepsi yaygın olarak işlenen bu insanlık suçunda pay sahibidir. Bu da gerçekten de ne TBMM'nin ne de içinde yaşamış olduğumuz devletin Kürtlere ait olmadığının en önemli göstergelerinden biri olsa gerek.

Kürtçenin nihayet seçmeli de olsa bazı okullarda okutuluyor olması Kürtler için bir başarı sayılamaz ama Kürtlere “kardeş” dedikleri halde haklarını gasp edenler için bir utanç olduğu şüphesizdir.

36 - 3

ZAZALAR VE ZAZAKÎ
Posted 3 weeks ago

Türk Kelimesi Etnisite İfade Etmiyormuş

“Atatürk, Türk milletini şöyle tanımlıyor:

 “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına, Türk milleti denir.”

Bu tanımlamadan ne anlamamız gerekiyor?

Şu üç şeyi:

BİR: Bir Türkiye halkı vardır.

İKİ: Bu halk, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur.

ÜÇ: Ve bu halkın adı, Türk milletidir.

Yani ırktan söz edilmiyor.

Yani kan bağından söz edilmiyor.

Yani Kürt, Arap, Boşnak, Çerkes dışta tutulmuyor.

Yani kurucu halkların varlığı inkâr edilmiyor.

Yani Atatürk’ün tanımlaması, tüm unsurları kuşatan ve o unsurların oluşturduğu milletin adına da “Türk milleti” diyen bir tanımlama.

1930’larda bu tanımlamayla ilgili sorun yoktu. 1940’larda da yoktu... 1950’ler... 1960’lar... 1970’ler... Yine sorun yoktu.”

Gerçekten 30’larda, 40’larda, 50’lerde, 60’larda, 70’lerde sorun yok muydu?

Baştan başlayalım. Yani 30’lardan…

İlk örneğe Cemal Granda`nın “Atatürk`ün uşağıydım isimli kitabından ulaşıyoruz.

“Şapka devriminden sonra fes bir kenara atılmış, herkes şapka giymeye başlamıştı. Şapkayla beraber bunu giyecek olanların kafa ölçüleri de ortaya çıkmıştı. 1930 yılında Ankara`dayız. O zaman Milli Eğitim bakanı olan Dr. Reşit Galip, elindeki bir makineyle herkesin kafasını ölçüyor. Dolikosefal mi, Brakisefal mi? Hatırımda kaldığına göre 77-79 gelen kafalar Dolikosefal, 81`den ileri olanlar da Brakisefal.”

Dr. Reşit Galip adlı “kafatası ölçümü yapan” kişini “Öğrenci andının” metin yazarı ve mucidi olduğunu hatırlatayım.

Devam edelim…

‘1933`te başlatılan “and” okutma uygulaması 2013`e kadar devam etmiş; ama metin birkaç kez değişime uğramıştır. Özellikle 1972`deki değişim ilginçtir. O zamana kadar “yurdumu, budunumu özümden çok sevmektir” ifadesi “yurdumu, milletimi, canımdan çok sevmektir” şeklinde değiştirilmiştir.’

“Türk milleti” etnisiteyi ifade etmiyormuş, öyle mi?

Bakalım…

“Budun” kelimesi şu anlama geliyor: Aralarında töre, dil ve kültür ortaklığı bulunan, boy ve soy bakımından da birbirine bağlı insan topluluğu, kavim.

Hiç sorun görünmüyor, değil mi?

Kürt, Arap, Boşnak, Çerkez aynı “boy ve soyda” olmadığına göre ve metin de 1972’ye kadar böyle devam ettiğine göre…

Ama bi Kürtler çok kötü niyetli, öyle mi!?

Gel bakalım!
Mesela…

“1941 yılında çıkarılan 4055 sayılı kanunla Türk Ceza Kanunu'nun 526. maddesine bir fıkra eklenmiştir. Değişikliğe göre, Arapça ezan okuyanlar ve kamet getirenler, üç aya kadar hapsedilecek ve 10 liradan 200 liraya kadar para cezası ödeyeceklerdi. (ilginç bir ayrıntı olarak, Fikret Başkaya “Paradigmanın iflası” isimli kitabında o yıllarda Kürtçe konuşanlara her kelimeye karşılık 5 kuruş ceza kesildiğini söyler)”

Madem ayrım yapılmıyor Arapça ezanın okunması ve Kürtçe'nin konuşulması neden yasaklanıyor?

Devam edelim

Şimdi gelelim Atatürk’ün “Türk Milleti” tanımına.

1931 tarihli ve kapağında yazar olarak “Mustafa Kemal Atatürk” yazan “Medeni Bilgiler” isimli kitapta farklı ifadelere rastladım.

Buyurun…

“Türk’ler Arapların dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi. Arap dinini kabul ettikten sonra, bu din, ne Arapların, ne aynı dinde bulunan Acemlerin ve ne de Mısırlıların vesairenin Türk’lerle birleşip bir millet teşkil etmelerine hiçbir şekilde tesir etmedi.. Bilakis, Türk milletinin milli rabıtalarını gevşetti, milli hislerini, milli heyecanını uyuşturdu. Bu pek tabii idi. Çünkü Muhammed’in kurduğu dinin gayesi milliyetlerin fevkinde şamil bir Arap milliyeti siyasetine müncer oluyordu. Bu Arap fikri ümmet kelimesi ile ifade olundu.”

Birinci cümleyi bir daha okuyalım:

“Türk’ler Arapların dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi.”

Yani Atatürk, “millet” kelimesini kullandığında net olarak “Türkleri” kast ediyor.

İkinci cümle:

‘İslam, Türk milletinin milli rabıtasını gevşetti’, şeklinde bir iddia var.

Eğer iddia sahiblerinin anladığı gibi anlarsak “İslam, Türklerin, Kürt, Arap, Boşnak ve Çerkeslerle bir bağ kurmasına engel oluyor” şeklinde bir sonuç çıkıyor ki, mesele iyice içinden çıkılmaz bir hale gelir.

Sanırım bu kadar yeter.

Şimdi Mahmut Esat Bozkurt konusuna, Afet İnan’ın görüşlerine, Ziya Gökalp’in daha 1920’li yıllarda söylediklerine girersek mesele çok uzayacak.

Bu iddia sahibleri sadece bize “resmi olarak” Kürtçe’nin neden 1991’e kadar yasak olduğunu izah etsin.

Hayır hayır, 40’lı yıllardaki “Kürtçe konuşulan her kelime için 5 kuruş ceza” verilmesinin mantığını ve bunun “Türk Milleti” tanımı ile nasıl açıklanacağını sormuyorum.

Hasılı, biz Kürdüz ve Kürdistanlıyız! Bundan gayrısını da kabul etmiyoruz.

38 - 12

ZAZALAR VE ZAZAKÎ
Posted 3 weeks ago

Ben ömrümün son saatlerini yaşıyorum. Allah aşkına, bir birinize düşmanlık etmeyin, bir birinizi destekleyerek düşmana ve zalimlere karşı durun! Kendinizi düşmana ucuz satmayın!
Kürt halkının düşmanları çoktur, zorba ve acımasızdırlar. Her halkın, ulusun başarısının sembolü, birliktir, işbirliği ve dayanışmadır. Birliğini sağlamayan, ittifakı olmayan her halk, her zaman düşmanın baskısına maruz kalır, ezilir.
(Kadı Muhammed)

50 - 3

ZAZALAR VE ZAZAKÎ
Posted 3 weeks ago

Selahaddin Eyyubileri bekleyen mukaddes belde!  İyilerin yurdu! Özgürlük uğruna, adalet uğruna, tevhit uğruna ölüme koşarak giden onurlu yiğitleri bağrında büyüten toprak! Sen ki aziz İslam Peygamberinin, onun şerefli ashabının ilk namazlarını kendisine yönelip kıldıkları ilk mukaddes kıblegahımızsın! İslam milletinin atası İbrahim`in, aşkın piri Yakub`un, bilge kral Davut`un, zindanların şahı Yusuf`un, masumların annesi Meryem`in, şehit peygamberler Zekeriya ve Yahya`nın; tevhid ve adalet mektebinin önderleri İshak`ın, İmran`ın, Süleyman`ın, Ruhullah İsa`nın vatanısın… Peygamberler diyarı! Kudüs! Ümmetin gönlüne kor gibi düşen, yürekleri yakan mahzun ve mazlum sevgili! Ne oldu sana? Neden mateme bürünmüşsün yine? Ahların arşa dayandı! Gözlerinden kanlı yaşlar akıyor! Derelerin, ırmakların, pınarların kan rengine bürünmüş! Özgürlük aşkıyla çatlamış topraklarına kanlı yağmurlar yağıyor! 

Tanklarını, toplarını, uçaklarını, füzelerini haçlıların hizmetine sokup senin payına da sahte, yapmacık nutuklar ayıran sözde Müslüman liderler, kralcıklar, prens bozuntuları utansın! Peygamberlere varis olmayı beceremeyen, sultanın rızasını Allah`ın rızasından üstün tutan saray mollaları utansın! Selahaddinleri elini kolunu bağlayan sözde müslüman devlet idarecileri utansın...

33 - 1

ZAZALAR VE ZAZAKÎ
Posted 1 month ago

Ala Kurdistan mîrasê bav û kalen e❤☀️💚

https://youtu.be/gkC5Mmwaxs8?feature=...

13 - 0

ZAZALAR VE ZAZAKÎ
Posted 1 month ago

Ne Kırmızıya ne de Sarıya

İslam müminlerin kardeş olduğunu emrediyor. Sen bu Anadolu toprağına ayak bastığında yersiz ve yurtsuzdun. Bilmediğin tanımadığın bu topraklara geldiğinde seni bir kardeş olarak bağrına Kürt kardeşlerin bastı. Sen bir tarafta Bizans ile diğer tarafta Ermenistan ile beri tarafta da Kürtler ile savaşmadın. Senin kader savaşında yanında durup düşmanların ile savaşan, seni kardeş görüp bağrına basan, vatanında sana yer veren, yurt veren ve yol veren bir Kürt kardeşin vardı.

   Sana ihanet etmedi. Seni arkadan vurmadı. Düşmanlarınla işbirliği yapmadı. Sen hep baş oldun. O hep kardaşın oldu. Sen devlet oldun o asker oldu. Sen onu kendi vatanında serbest bıraktın. O da sana itaat etti. Doğuda Ermeni`ye karşı dayanağın oldu. Araplarla aranda tampon oldu.  Sırtını Ona dayadın taaa Avrupa`nın içlerine kadar fethettin. Üç kıtada at koşturdun.

Bütün milletler seni terk ettiğinde o etmedi. Sen var olma savaşı verdiğinde sana ihanet etmedi. Düşmanlarınla işbirliği yapmadı. Aksine bir tek ordun orda kalmıştı. İşgal edilmemiş bir vatan toprağı onun toprağıydı. Hatta gelen düşmanı da kendi kovdu. Sen bile kurtuluş savaşını oradan başlattın.

Senin vatanını işgal eden düşmanların onun da düşmanıydı. Seninle beraber savaşıp senin vatanını düşmandan kurtarırken, sen kendi toprağında kendi devletini kurarken, emperyalistler onun vatanını dörde böldüler. Sen sesini çıkarmadın. Buna razı oldun. Sizin aranızda pay ettiler. Onun hakkını savunmadın.

Onlar kardeşiz deyip buna ses çıkarmadılar. Dört ülkede de en fakir en geri bırakılmış halk oldular. Bunu da sineye çektiler. Ama dinini, dilini, medresesini, elinden alıp onu inkar edince artık dayanacak gücü kalmadı. Sana olan inancını, güvenini, kaybetti. Çünkü sen düşmanının safına geçmiştin.

Irakta, Suriyede, İranda ve Türkiyede gördükleri zulum ve baskıdan dolayı ayaklandılar. Katliamlara uğradı, kimyasal bombalarla öldürüldü. Her seferinde kimse sormadı, kimse sahiplenmedi. Hep kendi kaderlerine terk edildi.

Hep onları suçladınız. Herşeyi zorla dayattınız. Sen ardaki bağları kuvvetlendireceğine büsbütün kopardın.  Sen düşmanlarına gösterdiğin merhameti, şefkati ve hoşgörüyü ona göstermedin. Düşmanına verdiğin değeri Ona vermedin. Düşmanını kazanamadığın gibi dostunu da kaybettin. Düşmanının dilini, kanununu, kültürünü aldın kabul ettin ama dostununkini yasakladın. Allah için bir gün dedin mi”Ey Kürt kardeşim sen ne istiyorsun? Senin derdin ne?” Diye sormadın. Onun adına ya sen konuştun yada örgütleri konuşturdun. En ufak bir hak istemede hain, nankör, bölücü, vatan millet düşmanı...... oldular.

 Bugün yeryüzünde en çok Kürt senin ülkende yaşıyor. En ufak bir meselede maddi ve manevi etkileniyorlar. En batıdaki İstanbul şehrinde dünyanın en çok Kürt nüfusun yaşadığı şehir haline gelmiş. 15 Temmuzda bütün şehirlerinde sana destek olmuş.

Bugün ümmeti parçalanmaya değil birleşmeye ihtiyacı var. Savaşa değil. Barışa ihtiyacı var. Tehdide değil hoşgörüye ihtiyacı var. Kürtlerin de herkes gibi kendi kaderini tayin etme hakkı var. Kürtlerin de tüm uluslar gibi devletleşmeye hakkı var. En önemlisi buna hoşgörü gösterilmesi lazım.

Kendine yapılmasını istemediğini kardeşine yapma, kendin için istediğini kardeşin için de iste düsturlarına ihtiyaç var. Bütün taraflar için.

Böyle olduğu takdirde zaten ortada herhangi bir savaş kalmaz. Ne kırmızıya bezenen tabutlara ihtiyaç olur bu ülkede ne de sarı torbalara...

59 - 13

ZAZALAR VE ZAZAKÎ
Posted 1 month ago

Kürdistan'dan Heniyye suikasti açıklaması: İddialar yalan

Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) Tahran Temsilcisi Nazım Debbağ, Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye’ye Tahran'da düzenlenen suikastta IKBY’nin rol oynadığına dair ortaya atılan iddialara yanıt verdi.

Debbağ İran basınına yaptığı açıklamada, iddiaları yalanlayarak “Suikastta kullanılan füze ya da insansız hava aracının IKBY’den fırlatıldığı yönünde iddiaların aslı yoktur” dedi.

28 - 6

ZAZALAR VE ZAZAKÎ
Posted 3 months ago

Ana Dil; her kişinin atasıyla var olduğu, annesiyle yar olduğu, unutulduğunda berdar olduğu; başka renklerle buluştuğunda bahar olduğu; şeytanların buhar olduğu.. Bir anlaşma/kardeşlik aracıdır.

Çiçek dalında, her insan kendi halinde, aslında, neslinde, dilinde güzeldir.

Dalından koparılan çiçek de güzel ama solana kadar! Yeşillik dalından koparıldıktan hemen sonra solar. Çiçek, solduğunda ölüdür. Deli-divane aşığı dahi sıkılır. Sıkılmakla kalmaz gayri atar hem de en kötü yere, çöplüğe...

İnsan Hakk’ın ayeti bir çiçektir. Çiçeğe düşmanlık; meyveyi infaz, çekirdeği imhadır. Çekirdeğin imhası, ağacın varlık sebebini imhadır!..

Diller, yeşillik gibi tabiatın bir parçasıdır. Dile düşmanlık tekmil hayata düşmanlıktır, Rahman’la savaşmaktır. Rahmanla savaşan kaybetmiştir!..

İlerleyin beyler, geriye doğru!.. Dünyada yıl, 2024.. Bizde Milattan Önce.. Sincap, mamutlar arasında fındık arıyor!.. Buzullar erimekte… Devler dolaşıyor… Simurg’un kanatlarında Zaloğlu(!), Yedi Başlı Ejderhanın peşinde. Hüthütten haber var, Süleyman, Belkıs’ın muntazırı.. Umudumuz, dinozorların otçul(!) olmaları…

Kürdistan'da, Muhammedin Ümmetinde zinhar olamaz(!) dense de kardeş bir millete; “Mahabad; Dersim, Zilan, Palu; Beyaz Toroslar; Halepçeler..” yaşatıldı!..

Vahyin Anakarasında, medeniyetlerin beşiğinde.. Mukim bir millet; bir şey söylüyor, bir şey arıyor!.. Siyonist Terörün girdiği Gazze’mde, Sırpların girdiği Bosna’da, Haçlının girdiği Ruanda’da değil!.. “İlah’ı bir, Rezzak’ı, Rabb’i bir, kıblesi, kitabı, nebisi bir…” bir olan insanlar diyarında bir şeyi arıyor, bir derdi söylüyor:


Cahiliye adetleri; sanal korkular, yasaklar yetsin!.. Irk ve dil, Rahman’ın ayetleri...

Birileri ana dilini öğrenemiyorsa; resmen, cebren, hileylen bir “asimilasyon var! Red ve inkar hatta imha var..” Bunların sonucunda da israf ve iflas var.. can kardeşim!

Artık gördük ki; “Mal bi tiran germ nabe! Hirç li vir, rêçê berde! Mala derewînan tune. (Yalancının evi yoktur.)

Korkma! “Bi xemil û rewş e, Şirîn û xweş e/ Bi xweş awaz e, letîf û naz e/ Zimanê Kurdî!”(Arâm).

Anayasalarla ‘Tek dil Türkçe..’ denildi. Be’dehû ‘kart/kurtlarla..’ o millet yoktur..” denildi. “Kamusal tehdit(!)” mizahıyla TSE’siz tiyatrolar, konserler.. iptal edildi, ediliyor. Profesyonelleri varken, amatör sanatçılar türetildi…

Korkmayın beyler! Etmeyin ağalar!.. Siyonist Sermayeli Sömürgeci müziğin/dilin bozmadığı kamu düzeni Kürtçeyle bozulmaz!

Bırakın; TRT’de Süleyman Şah’ı ağırlayan Kürt de olsun! Selahaddin kurt postu giymesin! Kızılelmalı sofrada bir kelle soğan da olsun! Li êzinga mazî, kewa gozel ötsün.. ki annelerin dili dönsün, yüzü gülsün!

Ağlarsa analar ağlar, gerisi yalan ağlar! Anadili kutsaldır! Zimanê Dayîk pîrûz e! Her bijî!

108 - 17